22 Mayıs 2015 Cuma

Uzun bir aradan sonra tekrar blogda olmak bir anda yazma isteğinin gelmiş olması garip bir duygu. Bloğumun ismini dahi hatırlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Beni buraya iten gizli gücün içimi Dökme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Susmayı çok Sevdiğim halde bazen aşırı derecede konuşma ihtiyacı hissediyorum. Birikim mi bilemiyorum. Doluyoruz tabi onca lüzumsuz insan, hayat şartları, ev, havaların Değişimi bile etken ruh halimizin dalgalanmasına . Kendimizi rahatlacak terapi niyetine yapılacak bir takım hobilere ihtiyaç var sanırım. Yazı olur, fotoğraf olur, el işi v.s
Fotoğraf demişken hastalık derecesinde fotoğraf çekiyorum. Ne olacak halim diye de düşünmeden edemiyorum doğrusu. Sonra diyorum ki Allah'ım ne olacaksa Hakkımda Hayırlısı olsun. Yanlış ve kötü olan her şeyden muhafaza et. Boşluğa düşmek anlık... Ve ben o boşluğa düşmek istemiyorum.

Neyse bu gece bu kadarlık iç Dökümü yeter. Belki gerisi de gelir.

Sükut-u Kelam

3 Aralık 2014 Çarşamba

Bilmiyorsun



Bilmiyorsun! 

Söylediğin her kelimenin içimde nasıl bir sarsıntıya yol açtığını,

Bilmiyorsun!

Sözlerimi gizleyipte sessizliğe sığındığımı.

Gün geçtikçe büyüyor içimde kelimeler

Bazen çığ oluyor ve ben altında kalıyorum bunca kelimenin ve onca duygunun.

Dilinin ucuna gelmiş ve kendini bir türlü bırakamamış kelimelerle dolu içim.

Koleksiyon yapıyorum belkide kendimce.

Her duygunun bir tarihi söylenememiş her cümlenin bir anısı var.

Bir anı defterini açar gibi açıyorum bazen kalbimi.

Ne var ne yoksa döküyorum ortaya 

Sonra yağmur yağıyor onca duygunun üstüne.

Ve ben ıslanıyorum.

Duygularım, kelimelerim hepsi sular altına kalıyor.

Batık kentin duyguları bunları bunlar

Hasar görmüş, yıpranmış.

Kaç zaman geçiyor o ıslaklığın üstünden bilmiyorum.

Zaman kavramını yitiriyorum bazen.

Anlamımı kaybediyorum.

Sonra bir gün ipe diziyorum tüm duygularımı.

Uzaktan bakıyorum birde.

Annemin çamaşırları gibi olmuş 

Kar gibi hepsi bembeyaz...




Sonra bir güneş bekliyorum 

çıksın da kurutsun beni.

Çıksın da kurutsun tüm duygularımı...




Sükut_u Kelam






30 Kasım 2014 Pazar

Yazıp yazıp sildiğim
çayımı yudumlayıp
camın kenarını mesken edindiğim
yeni güne yağmurla güzelleşen aralık ayına merhaba.


Sükut_u Kelam


3 Kasım 2014 Pazartesi

Özlemek






Özlemek; gönül lügatımızda ki en afilli kelime.

Bazen çoşkuyla ağız dolusu söylenen,

bazen hasretten söylenemeyen…

için için susulan…

Özlemek; duyguların şiddetiyle orantılı 

bazen kurduğun en güzel hayal kadar güzel…

bazen kalbini parçalayıp lif lif dağıtacak kadar acı…

Sükut_u Kelam

21 Ekim 2014 Salı

Fe eyne tezhebun



فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ




Fe eyne tezhebun 




Bu Ayet-i Kerimeyi gönlünün duvarlarına asmış birkaç dost tanıyorum.

Bir ikaz, bir muska gibi!

Kendini bırakmamak, düştüğü kuyudan çıkabilmek için sıkı sıkı tutunduğu bir ip.

Kendini bıraksa ruhu kayıp gidecek bedeninden.

Biliyor ki bedeni ayakta tutan ruhdur.

Ruhu manen beslenmeyen insan ölüdür.

Manen ölü!

Cesedin yaşaması bir şey ifade etmez.

Ne çok yaşan ölü vardır etrafımızda!

"Acaba bende mi!" diye düşünmeden edemiyorum.

Bende mi öldüm.

Kalbim ruhum Allah'ı anmaktan gafil mi!







Savaş en çok da içimizde en çok da kendimizle.

Nefisle cihad ederken en çok Rabbimizi hatırlamaya ihtiyacımız var.

Daha doğrusu unutmamaya!

Rabbimizden ne kadar çok uzaklaşırsak o derece sıkıntı ve günah çukurunda çırpınırız.

Kalkmaya çalışıyoruz. 

Kalkamadan tekrar düşüyoruz. 

Çünkü tutunduğumuz şey yanlış. 

Maddi ve zahiri sebeplere tutunmak da bir hüsrandır.

Yenilgidir.

"Akıllı insan seccede işini halleden insandır" der Allah dostları.

Keşke her işimizi seccade de halledecek kadar akıllı, irade ve teslimiyet sahibi olsak.




Ve insan; sessizleşiyorsa,kenara çekilip günaha bulaşmaktan korkuyorsa, kendine dur diyorsa eğer ve Rabbinin kelamını yüreğine bir set olarak çekiyorsa her seferinde bu ayeti kerimeyi ( NEREYE BU GİDİŞ) hatırlayıp da kendini uyarıyorsa iyi olmayı çoktan hakediyor.




Rabbim şifa ver.

Gönlümüze, dilimize, ruhumuza.




Sükut_u Kelam






18 Ekim 2014 Cumartesi

Duygusuzluk



Buraya içimi döksem suçlu olur muyum!

Kurduğum cümleler huzursuzluk verir mi içime.

Dolanıp durur mu aklımda...

Neden böyle yazıyorum

Çünkü önceden yazmak rahatlatırdı 

Son zamanlarda farkettim ki yazınca bir suçluluk duygusu oluşuyor içimde.

İç sorgulamaya varıyor herşey.

Onca yazdıklarım 

yazıp sildiklerim

defterelere geçirdiklerim

yaktıklarım 

yırttıklarım...

Neler yazmamıştım ki 

her harf ve kelimenin bir anlamı vardı benim için. 

okuyan "ne yazmış bu" diyordu belki 
ama bana göre susutuğum herşeyi yazıyordum.

Hepsi de ağırdı yüreğime!

Yazdıkça hafifliyordum.

Kuş gibi oldum denilen cinsten...

Fakat bu aralar bu duygumu kaybettim. 
Galiba sadece bu duygumu değil bir çok duygumu kaybettim.

Hiçbirisi aradığım yerde değil, halbuki hepsini kendi elimle yerleştirmiştim içimin raflarına. 

şimdi hiçbirisi koyduğum yerde yerde değil.

Bana kalan tek duygu yorgunluk.

"Neyin nesidir bu yorgunluk da" diye mırıldarınıyorum arada.

Susuyorum olmuyor, 

konuşuyorum,

uyuyorum,

kitap okuyorum...

 Aklıma gelen ne varsa yapıyorum fakat hiçbir şey beni dinlendirdirmiyor.

Okuyanların "depresyondasın" dediğini duyar gibiyim.

Depresyonda mıyım..!

Bilmiyorum...

Değilim sanki...

Bu başka birşey

dokulamayan,

görülemeyen

fakat sürekli içimde taşıdığım bir duygu

adını  koyamadığm...

belki siz koyarsınız adını!




Sükut_u Kelam

2 Ekim 2014 Perşembe